top of page

IMF'ye Tekmeyi Vurmak – I

Uluslararası Para Fonu - IMF (International Monetary Fund), ‘kutsal’ görevleri olan güzide bir kurumdur. Dünya Ekonomik Görünümü adlı rapor aracılığıyla dünya ekonomisini, Küresel Finansal İstikrar Raporu aracılığıyla da sermaye piyasalarının durumunu sürekli takip eder. Üye ülkelerin;

* Ödemeler dengesini olumluya çevirmek,

* Dış borçlarını ödeyebilmesi için düşük faizli kaynak sağlamak,

* Mali istikrarı sağlamak,

* Uluslararası finans sisteminin işlemesine katkıda bulunmak gibi görevleri vardır.

Öyle tüm dünyayı akbaba gibi amansız takip edip “finansal sistemin sağlığı, her şeyden önceliklidir, aksi takdirde kaynak akışı kesilir” şantajına sarılan bir kurum değildir. Hele hele kapitalist paradigmayı beynimize çakıp “ekonomi dini” haline getiren, sistem dışına çıkma eğilimi gösteren ülkeleri yoldan çıkmış ekonomi kâfiri ilan eden, küresel düzeni tehdit edenleri hak yola davet eden, kriz sonrasında krize neden olan ne varsa “eski normale dönüş” olarak dayatan bir kuruluş hiç değildir.

Ağına düşürdüğü batık ülkenin; üretim kanallarını kötürüm eden, borcunu ödettirinceye kadar hümüğünü sıkan, ‘kredibilite’ yörüngesinde boyunduruk altına alan, kapitalizm tarikatına mürid yetiştiren bir ABD uydusu zinhar değildir.

IMF, 189 üye ülkenin gönüllü katılımı ve kasasına kaynak aktarımıyla ayakta duran yardımlaşma/dayanışma kurumudur. Benzer mekanizma ve paralellikte çalışan Dünya Bankası (WB), altyapı yatırımlarını desteklerken Dünya Ticaret Örgütü (WTO) ise ticaretin, rekabet kurallarına uygun çalışmasını sağlar. (Bu iki örgüt, ayrı başlık açılmadan IMF adı altında ele alınıştır.)

IMF; ‘karşılaştırmalı üstünlükler kuramı’* doğrultusunda ve “uluslararası ticaret artışı, dünya refahını artırır” kapitalist önermesi doğrultusunda çalışır. (Türkçesi: zenginler daha çok zenginleştikçe dünyanın ortalama refahı yükselecektir. Tabi yerseniz!) “Parayı veren düdüğü çalar” altın kuralı uygulanır. 1990 sonrasında tam olarak ABD Hazinesi’nin uzantısı gibi çalışmaktadır. Ana felsefesi, sermaye hareketlerinin hiper akışkan tarzda dolaşım serbestisidir. Kuruluş hedefi olan küreselleşme sonrası ortaya çıkan yeni sorunlara çare bulma işlevini hiçbir zaman yerine getirememiştir.

IMF’nin bu hâli, bağlı bulunduğu Birleşmiş Milletlere (BM) çok benzemektedir: aktör devletlerin operasyonlarına zemin hazırlayıcı kararlar almak, mazlum devletlerin müdâhele ihtiyaçlarına ise kaynak (asker, silah, para) yetersizliği gerekçesiyle karşılık vermemek. Sonuçta aktör devletler ve özellikle NATO, işlerine gelen BM kararlarını kendileri işletir, mazlum devletlerin lehine alınan kararlar ise âtıl kalır. Yine kasa hep kazanır.

Bu güzide kurum; hükümetlerin izleyeceği ekonomi politikalarını da belirleyerek doğrudan müdâhele eder. Maliye ve hazine bakanlıklarını tamamen, hükümet başkanlığını da kısmen etkisizleştirir, yetkilerini gasp eder.

Borç batağındaki ülkenin ilave borç ve faiz yükü altına girmesi, üretip ihraç etmesinden çok tüketmesi, her seferinde daha çok finansa erişebilmesi yani borca girmesi, harcadıkça borç alması, borç aldıkça harcaması; sayesinde uluslararası finans/faiz düzeni tıkır tıkır işler.

Borç verme/kredi işlemi; bir ila üç yıl arası süreyi kapsayan ‘stand by’ anlaşması/düzenlemeleriyle yürütülür. Ülke, IMF Başkanı’na hitaben yazdığı ‘niyet mektubu’yla teslimiyetini beyan eder. IMF de vereceği krediyi; performans kriterlerine, ülkeyi borçlarını ödeyemez hale getiren şeylerin tersini yapacağı acı reçeteye şart koşar:

Kamu giderlerini kısıcı önlemler alınır: İlk etapta personel giderleri yani maaş kalemleri düşürülür. Ardından sermaye harcamaları düşürülerek yatırımlar tamamen durdurulur, yürüyen projeler dahi yarım bırakılır.

Vergileri artırıcı önlemler alınır: Gelirlerin artırılması için vergi tabana yayılır yani vatandaştan alınabilecek maksimum seviyeye getirilir. Tasarruf imkânı ortadan kalktığı için yatırım ve harcamalar düşer. Piyasada para dolaşımı zayıfladığından orta ve küçük ölçekli esnaf yani orta direk çöker. Düşük gelir, düşük tüketim, düşük tasarruf, düşük yatırım ve düşük üretim. ‘Fakirlik çemberi’ dönmeye başlar.

Piyasaya para arzı kısılır: Enflasyonla mücadele adına para arzında (piyasada dönen para) daralma oluşturulur. Böylece esnaftan gayri büyük firmaların da nefesinin kesilmesi hedefine ulaşılır. Faizlerin yükselerek iç borç yükümlülüğünün büyümesi, işsizlik artması ve üretimin düşmesi de cabasıdır.

Serbest fiyat politikası izlenir: Kriz ortamında üretim ve rekabet olmadığı için tekelci piyasa etkileri artar. Fiyatları kontrol edecek mekanizma olmadığı için de enflasyon kontrol altına alınamaz, alım gücü düşer. Fakirlik artar.

Milli paranın değeri düşürülür: Paranın pul edilmesi/devalüasyonun amacı yabancı yatırım girişini artırmak ve ihracatı artırmaktır. Ancak, dış borç ödemesinde ihtiyaç olan dolar, daha pahalı hale gelir. Zorunlu ithal malların maliyetlerini de artırdığı için enflasyon artar. İhracatın artmasından elde edilen gelir, buralarda heba olur. Alım gücünün azalması ise yanımıza kâr kalır.

Dış ticaret liberalleştirilir: Gümrük duvarının kaldırılması sonucu yerli tarım ve sanayi, yabancı şirketler tarafından istilaya uğrar. Vatandaşın daha ucuz ve yüksek kalitede ürüne ulaşmaya başladığı refah durumunun geri gelmesi şeklinde pazarlanan bu durum, tam bir işgal harekâtıdır. Ülke artık büyük şirketlerin oyun alanıdır.

Görüldüğü gibi ekonominin lastiği patlayınca yapılan her hareket, yalpalayıp devrilmeye neden olmaktadır. Peki o zaman IMF’ye koşmak, bile bile lades midir yoksa açık bir ihanet mi?

(Devam edecek…)

* Karşılaştırmalı Üstünlükler Kuramı: Bir ülkenin, üstün olduğu alanda daha fazla uzmanlaşarak ürünü daha ucuza mâletmesi. Diğer ülkenin, bu alana büyük oranda başlangıç yatırımı yapmasına gerek kalmadan uzman ülkeden o ürünü ithal yoluyla ihtiyacını gidermesi ve enerjisini, uzman olduğu alanlara kaydırarak kendi avantajının peşine düşmesi.

Comments


Abonelik Formu

©2020, Çift Başlı Kartal tarafından Wix.com ile kurulmuştur.

bottom of page